Halil Bedi Yönetken
MAKALELER

ANKARA MÜZİK FOLKLORU

(yazan Halil Bedi Yönetken)

Bizde, Ankara Müzik Folklorundan ilk defa bahseden eser, Hulûsi Karsel’le Mahmut Ragıp Kösemihal’in beraberce çıkardıkları "Ankara Bölgesi Musiki Folkloru" adlı, 45 sayfalı kitapçıktır. Daha önce, 1935’te Hamit Zübeyr Koşay "Ankara Budun Bilgisi" adlı değerli eserinde, Ankara ağıt, türkü ve mani’lerinden, oyunlarından ve müziği ilgilendiren âdetlerinden de bahsetmişti. Aynı yazar 1941 de yayınlanan "Türkiye, Türk düğünleri üzerine mukayeseli malzeme" adlı eserinde, Ankara düğünlerinden, düğünler münasebetiyle yapılan müzikten, oynanan oyunlardan bahsetti ve kitap sonunda bazı düğün havalarının notalarını verdi. Halk Partisi’nin geçen yıllarda radyoda her on beş günde bir tertiplediği Halkevleri saati dolayısıyla bu saati hazırlamaya memur edilenler - A. A. Saygun, F. Arsunar, H. B. Yönetken - Ankara içinde bir inceleme yaptılar ve notlar aldılar. Milli Eğitim Bakanlığı 1937 yılından beri yaptırdığı resmî denemeleri, bu yıl (1945) Ankara, Çankırı, Kırşehir ve Yozgat illerinde devam ettirdi. Bütün Temmuz ayı içinde Ankara ve ilçelerinde 200 kadar orijinal halk ezgi ve oyun havası plağa kaydedildi. Biz, bu arada her yıl olduğu gibi derlenen ezgilerle ilgili, gerekli bazı notlar aldık ki, bunların bir kısmını geçen yazımızdan beri neşre başladık. İlk yazımızda Ankara’da Cümbüş âlemini anlattık.

Bu yazımızda, Ankara müzik folklorundan umumî şekilde bahsedeceğiz.

Geçen yazımızda bahsettiğimiz gibi, Ankara’daki cümbüşlerde ve diğer toplantılarda eskiden beri kullanılan esas müzik âleti saz, bağlamadır. Saz âlemlerinde Divanlar, Âşık ağızlarından başka, asıl yerli ezgi çeşitleri olarak Misket, Yandım şeker, Şeker fındık, Hüdayda, Mor koyun, Zabahi (Sabahi), Topal koşma… gibi havalar çalınır, söylenirdi.

Bunlar, aynı zamanda düz oyun havalarıdır, onlarla düz oyunlar oynanırdı. Zabahi, Çiçek dağıdır ayağı ile oyuna kalkılır. Bu repertuar önceleri daha zengindi, gittikçe fakirleşti;

"Armut", "Kavakta gazel olmaz" gibi türküler yakın zamanlarda ortadan kalkmıştır. Ankara’da, Bozlak ta söylenir, fakat yerli değildir, rivayete göre Keskin’den gelmedir. Ankara, Egeliye sürpriz olacak derecede önemli bir zeybek bölgesidir. Yerliler ve bütün Ankara dolaylan Zeybeğe "Zibek - Ziybek" diyorlar. Ankara’da kadın ve erkek - kadınlar zillerle, erkekler zilsiz - düz oyunlar, oturak oyunlarından başka, hem kol, hem ayakta değişik, çeşitli zeybekler oynarlar. Ankara zeybeğinin ilk kıtası şöyledir: (Ay doğar aydın Allah, bu sevda nedir Allah, ya yârime kavuştur, ya bana sabır Allah, haydincik bir tanesine, ben yandım şeftalisine). Ankara’da, Ankara zeybeğinden başka Karaşar zeybeği, Misket gibi oyunlar da oynanırdı. Zeybek, Ankara’da çok eski ve yerlidir. Ankara, zeybeği o kadar çok sever ki, Fehmi Efe gibi yerli Ankaralılar, küçük çocuklarına bile zeybek oyunları öğretmişlerdir; 10 yaşındaki Özkul Efe güzel zeybek oynar. Ankara zeybeğinin hem müzik, hem oyun bakımından kendine mahsus özelliği vardır.

Ankara’da, düğünlerde alay önünde eskiden Seymenler davul zurna refakatinde ellerinde pala bıçak, kulaklı bıçak veya kılıçlarla Seymen zeybeği oynarlardı. Oyun esnasında bacaklar arasından yere veya havaya tabanca sıkılırdı. Bu âdetin, Karaşarlılarda da âdet olduğunu söyleyenler vardır. Düğünlerde, donanmalarda - hükümet avlusunda - gece davul zurna ile ateş etrafında "Sin sin" oynarlardı. Ankara içinde halay - Ankara ve dolaylarında ona alay derler - çekilmez, dolaylarında oynanır, fakat 40- 50 yıl önce Ankara içinde de alay çekildiğini söyleyenler vardır. Ankara’da yakın tarihlerde bazı efeler şahsi oyunlar da icat etmişlerdi. Bunlardan bir tanesi Fehmi Efe’nin babası, eski ünlü Ankara ağa ve efelerinden Ahmet Ağa’nın bizzat icat ettiği “Çarşamba” adlı oyundur. Sözleri unutulmuş, yalnız saz kısmı kalmış olan bu oyun bir efe oyunu olup, iki kişi ile karşılıklı oynanır, oyuncular karşılaştıkları zaman, ayaklar sert bir şekilde yere vurulur, cepheler aksi istikamete müteveccih olduğu halde omuzlar, sol sola, sağ sağa dokundurulur, dönüşlerde hafif parmak şıkırdatılır. Bunu oynayan ancak bir kaç kişi kalmıştır. Ankara’.da görülen oyunlardan biri de "Kara kuşa oturma" köçek oyunudur; bu oyun rivayete göre, Osmancık’tan gelmedir. Yerliler onu oynamazlar, Ankara’da evvelce düğünlerde köçek tutmak âdetti. Köçek oyunu sanat ve folklor bakımından incelenmeye değer bir konudur. Güvey elbisesi gibi yeni, güzel elbiseler giyip, vücuduna havaî fişekleri bağlıyarak, oyun esnasında tutuşturup alay ortasında oynamaya devam eden Fişekçi Kadir ağa gibi enteresan tipler de görülmüştür.

Ankara’da enteresan bir olay, güvey yemeğine "Zamah" denilmesidir. Zamah, bilindiği gibi Alevî ayinindeki "Sema" kelimesinin halk ağzındaki değişik şeklidir. Ankara’da “zamaha davetliyiz, zamaha gideceğiz, zamaha buyurun, zamah yedik, zamahı yiyen adamlar” diye konuşulur. Diğer dikkate ve tespite değer bir nokta da Ankara’da cümbüş esnasında saz ve oyun başlayınca hiç kimsenin konuşmaya, gürültü etmeye hakkı olmamasıdır; saz ve oyun esnasında konuşmak çok ayıp telakki edilir, bunu yapan mukabele görür ve bir daha cümbüşe alınmaz. Bu sırada, bir büyük dışarı çıkmaya mecbur olsa, herkes sessizce ayağa kalkar. Geçen yazımızda dediğimiz gibi, Ankara’da cümbüş, disiplinli, âdap ve erkânı olan bir toplantıdır.

Ankara’da yerli müziğe hâkim bağlama çalanlar, geçen yazımızda isimlerini kaydettiğimiz Osman Genç Türk, Yağcıoğlu Fehmi Efe’den başka, Mehmet Koçer, Kocaağaoğlu, Hisarlı Hafız, Hisarlı Küçük Ahmet, Keçeci İbrahim; yerli oyunları en iyi oynayanlar da Yağcıoğlu Fehmi Efe, İbrahim Somçelik, Kavaf Hakkı, Yağcıoğlu’nun kayın biraderi Ahmet, Hüsnü oğlu Bahri, Küçük Hacı, Riza Hoca’nın Halil’dir. Fehmi Efe’nin babası Ahmet ağa, Hacı Mahmut, Hacı Mahmut Göveçli, Osman Genç Türk’ün bağlama hocası kalburcunun Hüseyin, Haşim de çok iyi Ankara oyunları oynarlardı. Bugün sağ kalmış olanların oyunlarının filme çekilmesini can ve gönülden temenni ederiz.

ANKARA DOLAYLARI MÜZİK VE OYUN FOLKLORU

Çubuk’ta da muhabbete, toplantıya "Cümbüş" diyorlar, cümbüşte bağlama çalınıyor, kadın yalnız başına veya iki kadın, bir kadın ve bir erkek beraber oynuyorlar. Misket, Ankara koşması, Konyalı söyleniyor ve oynanıyor. Kadınlar, parmaklarında zillerle oynuyorlar, erkeklere zil takmak ayıptır, erkek olup zille oynayanlar yalnız köçek’lerdir. Zeybeğe, “Ziybek-Zibek” diyorlar, ateş etrafında "sin-sin" oynanıyor. Ankaralı eski bir efeyi methederken şöyle dediler: “Bu adam gibi eteğine temiz delikanlı kıt büyümüştür”. Bazı köylerde Deve, Arap, Kadı, Bebek, Elekçi oyunları temsil ediyorlar. Bazı yerlerde Alay (Halay) çekiyorlar; mesela Camili’de alay, ağırlama ve hoplamalardan mürekkeptir. Ağırlamasını yalnız davul zurna çalıyor, hoplaması şarkılıdır. Diğer bir Alay süiti: Ağırlama (Çorum havası: Gidiyordum Çoruma, bir taş değdi koluma) iki ayak, bir ayak, hoplama (karanfilli karanfilli). Alay buralarda da kalabalıkla çekiliyor. Alayı çekecek olana "Başa dur" diyorlar. 20- 25 yıl önce bazı yerlerde kadınlar da halay çekermiş; bugün bazı taraflarda hâlâ kadınlar da kadın halayları çekiyorlar. Çubuk dolaylarında bazı yerlerde Türkmen kültürü hâkimdir. Küçük Erzurum taraflarından göçmüş bir muhacir Türkmenler arasında tamamen Türkmenleşmiş, Bozlakların âlâsını söylüyor, hâlbuki Doğu’da bozlak bilinmez.

Kızılcahamam’da, ilçe merkezinde Misket, düz oyunlar ve sin-sin oynanır, dolaylarında sin-sin oynanır ve alay çekilir, deve, at, arap, ayı oyunları temsil olunur. Köy şarkıları çok enteresandır, müzik cümlelerinin sonları uzatılır, uzunca bir susmadan sonra türküye devam olunur. Çiçek dağının ayağıyla oynanıyor; parmak şaklatarak, ayak vurarak oynuyorlar. Haymana’da Pazarda üç kıyafet birden görülür; dolaylarında Türkmen kültürü hâkim bir durumdadır. Sin-sin oynuyorlar, alay çekiyorlar, zaten Türkmen nerede varsa, orada mutlaka bozlak, ağıt söylenir, Alay-Halay çekilir, sin-sin oynanır. Yaya veya atlı Diynek-Cirit oynuyorlar, Modanlı Türkmenleri hâlâ kadın-erkek beraber halay çekerler; Haymana’da Ankara’da olduğu gibi güvey yemeğine "Zamah" diyorlar, cümbüş yapıyorlar. Düğün cümbüşü gelinden bir gün evvel yapılıyor, kadınlar kız evinde kına yaparlarken, erkekler oğlan evinde cümbüş yapıyorlar, cümbüş düz oyunlar, yandım şeker, misket, zabani, ziybek, sin-sin, seymen, kılıç oyunları oynuyorlar, üç ileri üç geri, üçayak ta oynanıyor. Haymana yurdumuzun güzel köşelerinden biridir.

Şerefli Koçhisar’da da Türkmen kültürü hâkim bir durumdadır, bozlak söylüyorlar, halay çekiyorlar, sin-sin oynuyorlar; sazlarının karınları dikkate şayan derecede büyüktür. Vaktiyle Denizli’de böyle sazlar görmüştük; saz kültürü ileri bir derecededir, çok iyi saz çalanlar var, zeybek bilmiyorlar, halay çekene "baş çeken" diyorlar, bir oyun süiti: Arzu ile Kanber (Düz halay, Gidiyorum Çoruma), dile, üçayak, sekme, halay-Cimdallı, karşılıklı orta, düz oyunları var, ikişer kişi karşılıklı oynuyorlar. Arzu ile Kanberi oynayanlar bir ağızdan türküsünü söylüyorlar, o zaman davul zurna hafifliyor, vokal kısım bitince davul zurna kuvvetli vuruyor. Bu havalide köçek de var, akrobatik hareketler yapıyor, birden arka üzeri kaykılarak başını yere değdirmek suretiyle oyuna devam ediyor, bu tip köçeklere, biz bilhassa Niğde Aksaray’ında çok rastlamıştık. Tekrar ediyorum, köçek oyunları hem folklor, hem sanat bakımından incelenmeye değer oyunlardır.

Bâlâ da bozlak okuyor, Alevî köyleri bolca, köylerinde halay çekiyorlar, ağır halay, Arzu ile Kanber, Yanlama-yelleme, Afşar halayı, keçeli (Çoban, keçeli çoban, yol ver geçelim çoban), üçayak, Hopbarlem-yeldirme, haram., oynuyorlar, (Ziybek) diyorlar, Sin sin oynuyorlar (Köroğlu ile), düz oyunları da var, ezgileri Keskin’i okşuyor, (Kele gelin hep mi yedin dolmayı, eşkili üşkili kara dolmayı) sözleriyle başlayan dolma halay havası çok yayılmıştır. 20- 30 kadın kendi aralarında halay çeker, tura oyunları ve temsili oyunları var.
Nallıhan’da alay çekmeye (hora tepme) de diyorlar, 2- 4 kişi kaşıksız meşeli oynuyor, bağlama, davul-zurna, bol miktarda kaval çalınıyor, ziybek oynuyorlar, kavuşturma ve düz oyunları var, “Bizim köylü çok oynar, bulunabildiği kadar, bir kişi eline mendili alır, öne düşer, önüne gelen oyuna katılır” diyorlar. Buralarda dolana dolana, döne döne "Cezayir" de oynanıyor. Bozlak pek yok, oyunları daha kuzey oyunlarını hatırlatıyor, Zeybek oyunları, Ankara zeybeğini andırıyor, güzel Cezayir oynuyorlar.

Beypazar’da zeybek, tek, çift dört kişi beraber, meşeli 2- 4 kişi ile ve bol bol (kavuşturma) oynanıyor. Kavalları dilli ve üç boğumludur, bir kaval boyu 33 + 33 + 24 = 90 santim geldi, erik ağacından yapıyorlar. Çiçekdağı arkasından kavuşturması oynanıyor, çok zarif karşılamaları var, Çiçekdağ’ını kavalla, münavebe ederek söylüyorlar. Nallıhan, Beypazar, Ayaş halay çekmiyor, yalnız Nallıhan’ın bazı köylerinde oynanıyor. Nallıhan’ın en makbul oyunları “kavuşturma”, “zeybek” ve “meşeli” dir. Beypazar’ında yakın zamanlara kadar kuvvetli bir saz kültürü hâkimmiş, kahveler varmış ki, duvarlarında 10- 15 saz asılı dururmuş, Nallıhan’ın kuvvetli tefçi kadınları var. Bu tefçi kadınlar da ayrıca incelenmeye değer konulardır, kadın havalarını biz ekseriya onlardan alıyoruz, doğuştan müzik kabiliyetleri var, bilhassa ritim duyguları çok kuvvetlidir. Nallıhan bozlak da söylüyor, tefçi kadınlar bozlak söylerken, kuvvetli surette sekizlikler vurarak uzun havaya refakat ediyorlar; dört sekizlik, iki birer dörtlük ritimlerle uzun havalar okuyorlar. Bu yılki gezide, Beypazar’da şimdiye kadar gezdiğimiz yerlerin hiçbirinde görmediğimiz Sabâ makamında "Meşeli" kaydettik (Beypazar meşelisi).

Bu meşeli oyunu tonalite bakımından, meselâ Mudur’un meşelisinden farklıdır. Beypazarı kendi meşelisini sekerek, çok zarif bir edâ ile oynuyor, böyle ince, zarif oyunlarla milletimiz iftihar eder. Türk, ince zarif bir millettir.

Buranın zeybekleri, Ankara zeybeğini okşuyor. Beypazarı denince Karaşar bölgesine çok özel bir önem vermek lâzımdır. Karaşar çok önemli bir zeybek ve efe bölgesidir, bu eski
Ayıngacı merkezinde yiğit delikanlılar, efeler yetişmiştir, tabiat güzel, hava ve su mükemmel olduğu için kuvvetli, sıhhatli ve çok güzel insanlar yetişmiştir. “Karaşar uşağı güzel olur, çünkü havası güzel, suyu ayran gibidir, orada rakıyı balla içerler” diyorlar. Zeybek oyunları müstesna bir güzelliği haizdir, insan Anadolu’nun göbeğinde, bu kadar güzel ve efe, zeybek çeşitleri oynanacağını hatırına getiremez. Karaşar bölgesi ayrı, özel incelemelere konu olacak derecede zengin ve enteresan bir bölgedir. Koşmaları da çok güzel oynuyorlar, kavuşturmaları, bilhassa 9 vuruşlu olanları çok süratli oynanıyor, böyle süratli oyunlara biz Isparta, Eğridir, Burdur-Tefenni ve Antalya bölgelerinde rastlamıştık. Beypazar’ında bir de “Nalkalım” oyunu var ki, bunda oyuncular halka olup diz çökmüş vaziyette dizleriyle yürüyerek oynuyorlar. “Nalkalım yavrum Nalkalım, hepimiz birden kalkalım” denince kalkıp ayakta oyuna devam ediyorlar. Türk oyunları, dünyanın en zengin ve çeşitli oyunlarıdır. Bu oyunları renkli ve sesli filmlere almak zamanının artık geçmekte olduğunu bu münasebetle bir kere daha hatırlatalım.

Oyunları filmlere alacak olanlar "Karaşar" bölgesine özel bir önem vermek zorundadırlar. Beypazarı eski içkili kadınlı toplantılara "Muhabbet" diyor. Burada da Ankara cümbüşünde olduğu gibi kadınlar kapı yanında oturuyorlar, arada sigara sarıp içki veriyorlar, bu âlemleri güzel güzel anlatan bir Beypazarlı: “Kadınların yazmasını bağlamanın telleri altına sokardık ki, dışarıya ses vermesin, dışarıdan devriye, uşak dinlemesin)” demiştir. “Vaktiyle öyle giyinirdik ki urubalarımıza bakmaya kıyamazdı” dediler. Beypazarı-Karaşar bölgesi, Ege bölgesi gibi önemli bir zeybek ve efe bölgesidir. Beypazarlılar dahi “Karaşar uşağı yaman olur, cesur olur” diyorlar.

Ayaş’ta kaşık oyunu oynanıyor, 2- 4 kişi ile, oyun çok zariftir, tek ve kalabalık zeybek de oynanıyor. Bozlak, Çiçekdağı söyleniyor, kayalları Nallıhan gibi üç boğumlu ve dillidir. Burada enteresan bir kavalcı tipine rastladık, kendisi kavalın delikleri üzerinde parmaklarını oynatarak kavalı çalıyor, aynı zamanda türküsünü söylüyor, başka biri de, omuzları üzerinden kavalı üflüyor. Tefin ortasına haç vâri çizilmiş ve üzerine resimler yapılmıştır. Köylerde, Ayaş’ta "Sürükleme" diye, iki veya daha fazla, karşılıklı şekilde, kaşıklı veya kaşıksız, zilsiz oynanan bir oyun var. Kadınlar da bazı köylerde zeybek oynarlarmış, mesela Güdül’de halay çekilmez zeybek oynanırmış. Ayaş’tan bahsederken Ayaş’ın sanatkâr bağlamacısı Dede’yi anmadan geçmeyelim. Ayaş’ta "uzun hava" tabiri vardır.

Kırıkkale’de de halay çekiliyor, bozlak söyleniyor. Beypazar denince nasıl Karaşar’a önem vermek lâzımsa, Kırıkkale denilince de Hasan Dede’yi anmak lâzımdır. Yalnız aralarında çok fark vardır, Karaşar profan bir bölge, Hasan Dede ise bir, Alevî köyüdür. Burada eski toplantılara "cem" diyorlar, Dede "Mürşit"tir, vaktiyle Cem’de kadınlar erkeklerin arka tarafında yer alıp otururlarmış, ceme gelen, dedenin dizine, eline niyaz eder, dedenin elinin içi veya dışı öpülürmüş. Sema’ya "Zamah" diyorlar, saz çalanın adı "Zakir" dir.

Cem’de, bir veya iki saz ve keman bulunurmuş. Hatâî, Nesîmî, Verânî, Pir Sultan, Kayğısız Aptal, Aptal Murat Sultan, Deli Boran, Âşık Ali, Asî Ahmet’ten nefesler, deyişler okunurmuş. Cem’de daha ziyade kırmızı şarap içilirmiş, olmazsa rakı. Zamah zamanı gelince. Mürşit gözcüye emreder, o da elindeki değnekle dokunarak zamaha layık olanları kaldırırmış, zamaha giremeyecek olan bacı: “elimde veya dilimde hata vardır, zamaha giremem” dermiş, iki kadın, bir erkek sema ederlermiş, "Kırklar zamahı"ndan sonra, bir erkek bir kadın "Garipler zamahı" oynarlar, “Gariplerin, şehitlerin, ruhuna, dönelim imamı Hüseyin aşkına” diye sema ederlermiş. Kırklar zamahı ağırlama ve yellendirmeden terekküp edermiş, sema esnasında, kadın erkek birbirine dokunmazlarmış, zamaha kalkanlar için Mürşit halka sorarmış, layık mı, değil mi? herkeste razı olursa oynarlarmış. Herkes, erkân esnasında, karısına dahi bacı nazarıyla bakacak, başka gözle bakarsa derdine derman yoktur. Cem bittikten sonra, gene herkes mürşide niyaz ederek dağılır, evine gider, on iki imama niyaz ederek yatağına yatarmış. Hasan Dede’nin son deme’lerinden örnekler aldık. Son dede, pembe yüzlü çok sevimli bir ihtiyar, yemekte ona kırmızı şarap getirdiler, Dede nefis deyişler söyleyerek kırmızı şarabı su gibi içerek tatlı tatlı sohbet etti.

Kırıkkale içinde, bir düğün yemeğinde bulunduk, yemekten sonra Türk bayrağı hürmetle getirilip ortaya konuldu, imam, bayrak üzerine duaya başladı, herkes el kaldırarak huşu ve huzur içinde (amin) dedi. Türk, en şahsi işinde dahi bayrağını hatırlayan bir millettir, dua esnasında gözlerimiz yaşla doldu.

Keskin’de Bozlak söyleniyor, acı olaylar üzerine yakılmışları var, halay çekiyorlar, Farfara, Gembekli, Çorum, Yozgat, Çiçekdağ halayları oynanıyor. İki kişi karşılıklı kol oyunu oynuyor, zeybek bilmiyorlar, köylerinde temsîlî oyunlar var. Kazıklı köyü Cumhuriyet bayramında ortada "Deve" oyununu temsil etmiştir. Arap oyunu da temsil olunuyor. Çocuklar "Not" oyunu oynuyorlar. "Anam eğri" sportif oyunu oynanıyor. Sin- sin oynanıyor, oyun esnasında davul zurna ile cirit havası vuruluyor. Keskin, önemli bir bozlak ve halay bölgesidir.

Bir Keskin halay süitine misâl: 1 — Ağır lıalay (orada ‘haley’ diyorlar), 2— Cembekli, 3— Üçayak, 4— Yanlama, 5 — Yelleme (Farfara), 6— Yeğinleme (Hoplaması).

Ankara ve dolayları müzik ve oyun folkloruna ait kısa notlarımız burada bitiyor, bu küçük notların mütalaasından da anlaşılacağı üzere, Ankara çok çeşitli ve zengin bir folklora malik bulunmaktadır… Mezhebî kısımda - bilhassa Hasan Dede bölgesinde - enteresan bir nefes ve zamah ezgilerini, tamamen profan kısımda, uzun havalarda bozlak gibi çeşitleri, ölçülü havalarda çeşitli tonalite ve usullerde kırık havaları, oyun havalarını, oyunlarda bir taraftan zeybek, diğer taraftan halay çeşitlerini, ayrıca özel bir takım oyunları ihtiva etmektedir. Ankara sınırları içinde, ayrıca Karaşar ve Hasan Dede gibi özel ve derin sondajlar yapılması gereken yerler vardır. Buralarda özel araştırmalar yapmak, sesli filmlerle de oyunları zapt etmek gerektir.