Tambur çalan bir Osmanlı hanımı
TÜRK MÜZİĞİ TARİHİ VE DÖNEMLERİ

Türk Ses Kayıt Tarihi

Cemal Ünlü

T.A.Edison’un buluşu olan fonograf Osmanlı başkenti İstanbul’da; 1895 yılından itibaren görülmeye başladı. Kayıt ve kullanım kolaylıkları nedeniyle büyük ilgi ve rağbet buldu. Dönemin önde gelen sanatlarından biri olan “gazel”in seçkin icracıları olan “Hafızlar” aynı zamanda dini kimlikleri olan sanatçılardı.  Hafız, Sami, Hafız Osman gibi sanatçılar seslerini fonograf kayıtlarına vererek ünlerini pekiştirdiler. Fonograf silindirlerine ayrıca Osmanlı ordusunun çeşitli bandoları, komik monologlar söyleyen “Karagöz” sanatçıları kayıtlar yapmıştı. Daha sonradan 78 (rpm) devirli plakların en büyük ismi olan Tamburi Cemil Bey’in de, silindirlere taksimler, saz eserleri kaydettiği bilinir.

Türk ses kayıt tarihi bir yerde; gramofon plaklarıyla başlamıştır.  Çünkü 78 rpm plaklar fonograf silindirlerine göre seri üretim, pazarlama, repertuar, sanatçı seçimi gibi üstün farklılıklar taşıyordu ve plak üreticileri ürünlerini Osmanlı piyasalarına farklılığın altını çizerek sunuyordu. Osmanlı ülkesinin iyi bir pazar olacağı öncelikle tespit edilmiş ve İstanbul; Moskova, Kahire, Milano, Madrid, Atina, Paris, Berlin, Londra gibi bir merkez olarak seçilmişti. Öncü kayıt ekipleri eş zamanlı olarak bu kentlerle birlikte İstanbul’a da uğradı.

1900 yılı İstanbul’da ilk gramofon plak kayıtlarının gerçekleştirildiği yıllar oldu. Hem E. Berliner’in The Gramophone Co. Firması, hem de Alman firmaları gönderdiği teknisyenler aracılığı ile  kayıtlar yapıyorlardı. Türkçe’de ilginç bir benzetme ile “taş plak” olarak da bilinen bu  78 rpm plaklara ilk söyleyen ve çalanlar doğal olarak fonograf kayıtları yapanlar oldu. Dini gerekçelerle Müslüman Türk kadınlarının seslerini vermeleri ancak 1926-27 yıllarında gerçekleşebilmişti. Bu nedenle ilk okuyucu kadınlar; Yahudi, Ermeni, Rum  ve Çingene asıllı Türk vatandaşlarıydı. Ama erkek sanatçılarla, topluluklarla ilgili bir sorun yaşanmadı. Sultanın emrindeki  saray bandosu “Müzikay-i Hümayun” bile çeşitli marş plakları yapıyordu.

Geniş bir coğrafyaya yayılmış ve pek çok etnik gurubu içinde bulunduran Osmanlı İmparatorluğun bu özelliği kayıtlara yansımıştır. Böylece dünya kayıt tarihinde Türk 78 rpm plakları; ilginç, zengin bir birikim olarak günümüze ulaşmıştır. Pek çok etnik müzik örneği, zamanın moda müzik akımları, marşlar, monolog ve diyaloglardan oluşan komik plaklar, yöresel halk müzikleri (türküler, daği havalar, Kürt, Ermeni, Arnavut ve Pontus Rum havaları) Türk kayıt repertuarını oluşturmuştur. Türk taş plak repertuarı: Şarkı, gazel, taksim, saz eserleri, koro, fasıl plakları, operet, tango, hafif müzik, taklit ve monologlardan, Karagöz plaklarından vb. türden oluşur.

İstanbul’da plakçılık işine giren Blumenthal ailesi 1904 yılından itibaren Disc Pour Zonophone, Odeon firmalarının Türkiye temsilciliğini yaptılar. Bu dönemde yüzlerce önemli kayıt gerçekleştirildi.  E.Berliner’in Gramophone Co. firması Türkiye piyasalarına etkin olarak 1907/08 yıllarında girdi. Bu firmanın temsilciliğini önceleri Pathe temsilcisi olan ve Türkiye’ye ilk sinemayı getiren Sigmund Weinberg oldu. Aynı yıllarda bir Alman firması olan Favorite Record önemli kayıtlar gerçekleştirdi. Bu firmanın Türk temsilcisi Ahmet Şükrü Bey dönemin bütün önemli sanatçılarını bu firmaya bağladı.
Türk sanatçıların Anmet Şükrü Bey yönetimindeki Favorite Record firmasını seçmelerinde; o yıllarda etkin olan ve hızla gelişen “milliyetçilik”akımının payı ve önemli etkisi olmuştu.

Blumenthal ailesi 1912 yılında ilk Türk plak fabrikası ve stüdyosu olan Orfeon Record’u kurdu. Alman patenti ile çalışan bu fabrika savaş yılları da dahil olmak üzere 10-11 yıl kadar çok önemli kayıtlar gerçekleştirdi. Öyle ki bu kayıtlar Türk 78 rpm plakların  yüzde yirmisinden daha fazlasını oluşturdu. En önemli sanatçılar en önemli icralarıyla bu koleksiyonlarda yer aldı.

Türk kayıt tarihinin en önemli dönemi; tüm dünyada olduğu gibi “elektrikli mikrofonla kayıt” döneminin başlamasıyla gerçekleşti. Blumenthal ailesi fabrikalarını Columbia’ya sattılar ve bu firmanın Türkiye temsilciliğini üstlendiler. Bu durum  1970’li yıllara kadar da sürdü. Bir başka Yahudi ailesi olan Grünberg’ler de Alman firması Odeon’un Türkiye temsilcisi olmuşlardı. Odeon İstanbul’da gerçekleştirdiği kayıtları Almanya’ya gönderiyor, plaklar orada basılıp geliyordu. Ermeni Gesaryan ailesi ise artık His Master’s Voice (Sahibinin Sesi) adı ile faaliyet gösteren The Gramophone Co. Türkiye temsilcisi oldu. Bu firma yeni teknoloji ile çalışan bir fabrikayı 1927-28 yıllarında İstanbul’da kurdular. 1931 yılında bu üç büyük firmanın EMI adıyla birleşmeleri aynı fabrikayı kullanmaları plakçılığın gelişmesine önemli katkı yaptı.  Türk halkının gramofon plaklarına ilgisi  plak repertuarının çeşitlenmesine ve zenginleşmesine yol açan önemli bir etkendir.

Bu fabrika tüm Türkiye piyasalarına plak üretiyordu ama ilginç bir çalışma yöntemi vardı. Yılda birkaç kez İstanbul’a gelen İngiliz teknisyenler kayıtları gerçekleştirir, plaklar buradaki ustaların eliyle basılırdı. Çok yaygın olarak kullanılmasına rağmen yabancı firmalar nedense Türkiye’de gramofon fabrikası kurmamış, makineler ithal yolu ile getiriliyordu. Bu dönemde  günün moda akımları, yerel ve etnik müzikler plaklara kaydediliyordu. İkinci dünya savaşı bu iş kolunu önemli ölçüde etkilemiş, plak üretimi azalmıştı. Bu dönemin öne çıkan ve giderek yaygınlaşan aygıtı “Radyo” idi. Firmaların Türkiye temsilcileri  aynı zamanda birer radyo satıcısı olmuştu.

1950’li yıllarda elektrikli gramofonların (pick-up) gramofonların yerini alması plak piyasasının yeniden canlanmasına neden olmuştu. 1950’li yıllar yeniden Türk plakçılığının parlak bir dönemi oldu. Grafson, Şençalar Plak  gibi yeni firmalar kuruldu. Grafson’u  Mihran Gürciyan Sahibinin Sesi firmasında yetişmişti. Presler getirerek küçük bir işletme halinde kendi plaklarını üretti. Bu dönem başta Zeki Müren olmak üzere pek çok plak starı yarattı.

1960’lı yıllar ise Türk plak sanayiinde  olumsuzluklar yaşanmasına neden oldu. Bunu da nedeni; dünyada gelişmekte olan  33 rpm ve 45 rpm plaklarla teyp bantlarıydı. 1960’lı yılların hemen başında yaygınlaşan 45 rpm plakları üretmeye başlayan firmalar 1965’e kadar aynı müzik eserini hem 33 hem de 45 rpm olarak üretiyordu. 1965 yılında 78 rpm üretiminden tamamen vazgeçildi. 45 rpm plaklar bir anda piyasaları kapladı. 33 rpm LP. ler ise 1970’li yıllarda üretilmeye başladı. Bunların sonunu ise teypler özellikle de kasetli teypler hazırladı. 1980’li yıllar “kaset”in altın çağını başlattı.

Piyasayı dolduran küçük ve çoğu yasa dışı (korsan) firma  büyük firmaları tehdit ediyordu. İkinci kuşağın yönetimindeki Sahibinin Sesi, Columbia kapatıldı. Odeon kayıt üretmeden alt yapı hizmetleri veren bir yapıya dönüştü.

Bugün kaset  bazı yöresel  müzikler için halen üretilmektedir. Türkiye’de bu işkolunun merkezi İMÇ denilen  ve Haliç (Golden horn) kıyısındaki bir çarşıdır. Bu Çarşıda az sayıda kaset, DVD,VCD ve CD.ler yayınlanmaktatır.